13 Kasım 2014 Perşembe

Son..connecting to life :)

Oh baby boy..ah anacığının kıpır kıpır bebeği..

Yaşına koşuyorsun adeta..Ah bi 3 aylık, aman bi 6 aylık , aman bi yaşına geleydi diye diye seninle eriştik Kasım ayına güzelliğim..Keşke her anının tadını çıkararak yaşayabilseydik oğlum. Ama kimi zaman güçlükler büyüdü gözümde, karamsarlıklar aldı kalbimi ama sen aramıza katılmadan önce çok kolay melankoli girdabına doğru kayarken, şimdi bir gülüşün, bana ihtiyaç duyuşun tutup çekiyor beni ellerimden. Bu güzel. 

Senin bana olduğundan belki daha fazla ben sana muhtacım kuzum. Yaşama tutunabilmek için kulluktan sonra en kıymetli sebebimsin.
Annesinin seratonini, yerler seni :)

Anneliğimiz yetiştiriliş tarzımızdan, saçımızın okşanmasından, güzel sözlerle sevilmemizden vs..her şeyden beslenirmiş meğer. Annelerimizin kızdığında bize bakışı, davranışı da istemediğimiz birer hediye gibi üstümüze yapışırmış. Kazı işlemini okuyarak, dua ederek, hülasa yenilenerek, Rahman olan Rabbimizin merhamet dolusu isimlerine sarılarak yapmaya çalışıyoruz. Ne kadar becerebiliyoruz, orası meçhul ama karınca kararınca, önemli olan kalbimizdekini en güzel bir biçimde evladımıza aksettirebilmek. 
Zor bir çocukluğun tortuları anne olduktan sonra evladınızın acıyla yutkunmasına neden olabiliyor, gözündeki bir yaş belki de. Yaşına yeni yaklaşmasına rağmen kızgın bir tonla ona seslendiğinizde, elini kıvırıp hesap sorarcasına bir ergen gibi aynı tonda ama kendi dilinde söylenmeye başlıyor size.

Çocuğumuza kızmayacağız, asla sesimizi yükseltmeyeceğiz gibi bir mükemmellik arayışında değilim. Fakat iyileştirmem gereken çocukluk yaralarımın acısını evladıma çektirmemek bütün derdim. Bu konuda aynı dertten muzdarip olan hanımlar, bu husustaki yolculuğunuzu, çabalarınızı öğrenmek için can atıyorum. Zira, yaşanmış bir örnek, -melisin, malısın'larla dolu vazedici bir kitaptan çok daha etkili olabiliyor. Buna sonra devam edelim..

Rabbim arıya ilham ettiği gibi oğlumun kemiklerine, kaslarına da aynı ilhamı veriyor ve 'kalk hadi yürümeye çalış, hadi bi adım at, yapabilirsin, vazgeçme' diyor ve kuzum da buna tevekkül ve aşk ile harfiyen uyuyor. Bazen nasıl da şaşırıyorum, nasıl bir cesaret geliyorsa gönlüne atılıveriyor hesapsızca, umursamadan canının yanma ihtimalini ki bu hayli yüksek zira yeni yeni öğreniyoruz. Kötü bir düşüş yaşarsa yürümekten cayabilir, korkabilir diyorlar. Rabbim korusun ama ben bir süreliğine korksa dahi sonrasında aynı aşkla çabalamaya devam edeceğine iman ediyorum zira bu işin tabiatında, vücudumuzun kodlarında bu var. Kuvveyi harekete çeviren O. Biz her ne kadar sebeplere başvurursak, türlü sebep-sonuç ilişkisi kursak da kaslarımıza hareketi ilham eden o. Felci ele alsak mesela, her gün yürüme komutunu veren beynin, ertesi gün bu görevinden vazgeçiyor, onu unutuyor ve sonuç olarak yürüyemiyorsun. Yürümen gerektiğini bilmiyorsun. Hayat duruyor. 

Şükrümüzü arttırmalı ve bebeklerin sürekli içinde olduğu hayret makamını kendimize pay etmeliyiz. O zaman bu determinist sis perdesi kalkar, gözümüzün önünde her saniye varolan mucizeleri görmeye başlarız. Gören gözümüz, duyan kulağımız olunur belki de..

Hamd-ü sena Rabbena tüm mucizeler için..

ps: yazmak iyi geliyormuş yahu..sanki daha pozitif bakabilmeye yardımcı oluyor ve anlatmak, kaydetmek güzel hissettiriyor..amin!

8 Kasım 2014 Cumartesi

Az köpüklü anne kahvesi



Anne..büyüyorum ! :) 1 aylığım ..


Ve anne de seninle büyüyor birtanem..seninle öğreniyor, seviniyor, senin gözlerinde kendimi buluyorum. Ayete-l kürsi okuduğunda Necla babannen, nasıl da dinledin annem tek ses çıkarmadan. İsminin edebini haiz olasın evladım.

Sen bir kış bebeğisin ve benim acemi anneliğime denk geldin kuzucuğum :) Seni üşümeyesin diye büyüklerimizle giydirelim derken meğer 5 katlı koca bir lahana gibi sarmışız..kim bilir, belki konuşabilseydin kızardın bize. Oğlan çocuğu sevmez diyorlar sıcağı. Sen çok mızırık bi çocuk değilsin, he, Allah var ben de emzirme dakikalarımı dahi saatten takip ediyorum annecim, uyku ve oyun saatlerini de. Şimdi aktivite zamanııı dediğimde herkes bana gülüyor: şuncacık bebenin aktivitesi n'ola ki diye. Hem aktivite de neymiş öyle! Sürekli emzirecekmişim seni. Doyma gibi bir lüksün yok yani kuzucum. Belki kussaydın tatmin olabilirlerdi ama o da olmayınca ısrarlar oldu.


Annecim, ilk ayların zor geçiyor..seni eksik bırakabileceğim her detayın suçluluğunu üstlen-diril-meye öyle meyyalim ki. Sürekli sütümün yetip yetmediği, yarayıp yaramadığı konusunda evhamlarla sarılıyorum. Büyüyorsun be kuzum, hem sokaklarda ne kadar kötü koşullarda yaşayan bebekleri gördükçe iddialı bir şekilde annelik müessesesini sorumluluk ve suçluluk duygularıyla köpürttüğümüzü ve içinde kendimizi gereksiz yere boğduğumuzu farkediyorum. Nasip olur da müstakbel kardeşin olursa, inşallah ona daha az bir köpüklü annelik sunacağım bebeğim.


Her şey senin için..salla el alemi, suçlamaları, iğnelemeleri

Ben seninle sadece mutlu olabilmek istiyorum annesinin bir tanesi..

Mercik ana


:)

heyy! ne zaman yaşına geldin oğlum!

Bloga devam ederim diye düşünmüştüm halbuki :) heyhat! oğluşum yaşına geldi neredeyse.. 

Bu seneyi elhamdülillah sağlıkla ama gurbette olmanın verdiği hüzünle manen zaman zaman üzülerek geçirdim.
  
Sağ olsun Fatih (eşim) Enkara'ya gitmeme izin verdi de ara ara hasret giderdik, bazen onlar geldiler..güzel soluk molaları oldu bana, oğlumaysa küçük kahkahalar keyfi. Çekirdek ailenin evladını kendi başına yetiştirmesi babanın desteği de olsa, genel sorumluluğun annede olması elbette beni zorlayan bir süreç oldu. Benim gibi birkaç 'yalnız' anne var çevremde ve evlatları büyümüş ama onlar da çok yıpranmışlar. Tamam büyükler bazen gereğinden çok müdahil olabiliyorlar ama onların ara sıra desteği olmadan da bu sorumluluğu tartmak zor.


Hadi kendimizi bir kenara koyalım, evladınız da arkadaş arıyor..zarar görecek, kaçırılacak, kaybolacak korkusuna hiç kimseler salmıyor yavrusunu sokağa. Ben de onlardan biri olabilirim tabii ki. Ama bizlerin yetiştiği zamanlarda da vardı kötü niyetli insanlar, korkutan haberler. Yine de biz komşularımızın çocuklarıyla sabah çıkar, akşam girerdik eve. Bugün buluştuğumuzda da hayır ve hasretle yad ederiz o mutlu ve 'özgür' olduğumuz günleri..Ne kadar şanslıymışız meğer. Belki de dualar korurdu bizleri. Ha, alıp gitmezdik başımızı çok uzaklara, evin civarında ne güzel oyunlar oynardık..hiç yoktan arka bahçemizde piknik yapardık yahu..ne kadar özlüyorum.

Yani illa ki bahçeli, etrafı tel örgüler çekilmiş evlerimiz mi olmak zorunda. O kadar mali imkanı olmayanlar ne yapsın kardeşim. Hepimiz binalara tıklımbasa, balık istifi doldurulmuşuz. Çocuğumuz elindeki metal oyuncağı yere vurunca aman yapma oğlum rahatsız olurlar, küçük topunu atar, aman dur oğlum..sonra bu çocuğu ben durduramıyorum, ben ona yetemiyorum..olmadı mı, hadi her gün parka gidelim. Bir anne çalışmıyorsa, ev hanımıysa illa ki tüm gününü eve ve evladına verip akşam yorgunluktan kanepeye mi serilmelidir? 

Bence hayır, eğer çekirdek aile olarak bakacaksak, evvela müşterek bir şekilde yapacağız bu işi.  Anneye de bir kitap okuyacak, arzu ettiği bir etkinliği yapacak zaman tanınmalı. Her neyle mutlu olacaksa o zaman aralığı ona tanınmalı. Bu benim için bi kitap okuyacak, belki bi kursa gidecek, ya da dostlarımı görmeye, kafamı havalandırmaya dışarıya çıkacağım bir aralıktır. Anne eğer böyle molalarla nefes alırsa, evladına eve gelirken bir gökyüzüyle gelir. Aksi takdirde bu modern mengene içinde, çimentoların içinde çiçeğe benzettikleri o anneler solar kardeşim..Kanaatimce modern değil, insanî bir perspektiften bakıyorum. Bu sözlerimden evladımı bir yük olarak gördüğüm düşünülmesin, onun benim ömrüm üzerinde hakkı var, başımla beraber. Ama ben iyi bir anne olabilmek için, evladımı mutlu edebilmek için her hanımın arzulayabileceği kişisel vakit aralıklarına muhtacım.

Elbette ki evlat nimettir, o nimeti Yaradan'a can kurbandır.
Modern zamanlarda analık zor zanaattır.

Mercan ana :)


24 Aralık 2013 Salı

Aziz Misafir Ebubekir

Hoşgeldin Aziz misafirimiz, evladımız, göz nurumuz Ebubekir,

Neden çoğu anne blog tutuyor ve onu okuyanlar da blogu bir o kadar tutuyor diye merak ederdim, bu da diğer mevzular gibi 'anne olunca öğrenilen' olaylardan biriymiş. Meğer insan anne olunca evladıyla yaşanan her güzelliği yalnızca resimle değil, hissiyatını aktarabileceği sözlere de kaydetmeyi istermiş. Unutmamayı sonra bu tatlı anlarını hayat denilen şu ruyanın. Çünkü her şey geride kalıyor ve uyandığınızda anımsamaya çalıştığınız ya da hiç uyanmak istemediğiniz bir rüya gibi geride kalıyor. İşte bu sebeplerden ötürü ben de diğer anneler gibi yazmaya karar verdim. 


Evladımız 27 Kasım 2013 tarihinde, tam 16:26'da dünyadan bir soluk çekti ciğerlerine ve ağladı. O ağlarken nefes alabildiği, afiyette olduğu için ben güldüm. Epidural sezeryan oluyordum o esnada, önüme gerilen perdenin arkasında 7 kat kesilirken, ameliyattan mıdır bilmem nefesim daralırken ben heyecanla onu görmeyi bekliyordum. Doktorumuz Ayşe Katrancı hanım -Rabbim güzel dualarından, emeğinden, tatlı dilinden binlerce kez razı olsun- göbeğini keserken göbek adı verdi oğlumuza, Ahmed olsun dedi, yerde gökte övülsün. Ne bahtiyarlık ama..her müslüman anne gibi ben de Efendimizin ismini vermek istiyordum oğluma ama ağır gelir diye çekindiğimizden sahabelerden Hz.Muhammed'in halili olan Ebubekir'in ismini vermeyi uygun gördük. İsmiyle yaşasın canımın içi. 


Hoş geldin bebeğim...